Tıptaki bilgilerimiz her an güncelleniyor ve yakın geçmişe ait bildiklerimiz bugün geçerliliğini kaybedebiliyor. Hatta güvenilirliği ve doğruluğundan emin olduğumuz bilgiler bile, ciddi bilimsel araştırmalar sayesinde etkinliğini yitirebiliyor. Bunlardan birisi de D Vitamini konusu. Aslında bir vitamin dahi olmayan, geniş çerçeveden bakıldığında bir hormona özgü davranışlar sergileyen D vitamini hakkındaki bilgilerimiz de her geçen gün değişiyor.
Yeni bir çalışmada; yüksek doz D vitamini takviyesi alan yaşlılarda, sanılanın aksine ayak ve bacak işlevlerinin düzelmediği, aksine düşme riskinin arttığı sonucu ortaya çıktı. Zürih Üniversitesi’nden Dr. Heike Bischoff ve ekibi tarafından gerçekleştirilen araştırmaya, 70 yaş üstü kadın ve erkekten oluşan, toplam 200 kişi katıldı. Üç gruba ayrılan katılımcılardan ilk iki gruba yüksek doz D vitamini takviyesi verilirken; son gruptakilere ise standart doz (aylık 24.000 IU) D vitamini takviyesi verildi.
Dr. Bischoff, bulguları şu şekilde özetledi: “Sonuçlar hepimizi şaşırttı. Çünkü bacak işlevlerinde en fazla düzelme gözlemlenen grup, standart doz D vitamini takviyesi alan gruptu. Ayrıca çalışma süresince, düşme oranlarına bakıldığında, yüksek doz vitamin D takviyesi alanlarda düşme riskinin daha fazla olduğunu gördük. Bu sonuçlara göre; D vitamini eksikliği olan 70 yaş ve üstü yaşlılarda, standart doz (günlük 800, aylık 24 bin IU) D vitamini takviyesinin en etkili ve güvenli seçenek olduğunu söyleyebiliriz.’’
Düşme riski 5 kat daha fazla
Dr Bischoff; 12 aylık takip sonunda, D vitamini seviyesi en yüksek olan grupta meydana gelen düşme vakalarının, D vitamini seviyesi en düşük olan gruba kıyasla, yaklaşık 5,5 kat fazla olduğunu açıkladı. Elde ettikleri verilere göre; D vitamini için uygun aralığın 21-30 ng/mL olduğunu belirten Dr. Bischoff, 21 ng’dan düşük D vitamini seviyesine sahip yaşlılarla, 45 ng’dan yüksek D vitamini seviyesine sahip yaşlıların, benzer düşme riskine sahip olduklarını da kaydetti.
Yüksek doz D vitamini takviyesinin zararları ve düşük D vitamini seviyelerinin kas fonksiyonları üzerindeki etkilerinin, fizyolojik temellerinin tam anlaşılamadığının altını çizen Dr. Bischoff, bu noktada daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğunu belirtti.
KAYNAK: JAMA Internal Medicine, 04.01.2015