All fields are required.

Close Appointment form

Metabolik Sendrom için Alternatif Tedavi Modeli

Kardiyometabolik Düşünce Kuruluşu, kalp ve metabolizma ile ilgili yeni tedavi modellerini tanımlamak, riskleri ve hastalıklara ait güncel yaklaşımları ele almak amacıyla; ABD’nin başkenti Washington’da bir toplantı gerçekleştirdi. Amerikan Kardiyoloji Akademisi’nin liderliğinde gerçekleşen toplantıya, Amerikan Klinik Endokrinologlar Derneği, Siyahi Kardiyologlar Derneği ve Ulusal Azınlıklar Kalite Forumu gibi kuruluşlar da katıldı. Bu dört kuruluşun bir araya gelmesiyle oluşan Kardiyometabolik Sağlık İttifakı’nın davetiyle diğer kuruluşlar ve uzmanlar da toplantıya davet edildi. Yirminin üzerinde mesleki kuruluşu temsil eden uzmanlar, düzenlenen yuvarlak masa toplantısına katıldı.

Kardiyometabolik Düşünce Kuruluşu’nun ortak görüşüne göre; metabolik sendrom, klinik olarak ölçülebilen bir grup veri ile, ölçülemeyen bir takım risk faktörlerinin bir araya geldiği; vücut işlevlerinin bozulduğu bir hastalık tablosu. Metabolik Sendrom ilerleyen bir seyir izlediğinde, eşlik eden bir takım ilerleyici hastalıklar da bu tabloya dahil oluyor. Metabolik sendrom terimi çok uzun yıllardan beri bilinen bir ifade. Ancak, kardiyometabolik sendrom, insülin direnci sendromu, sendrom X gibi diğer tanımları da içine alan bu ifade, tıp literatüründe sıklıkla kullanılmasına rağmen, klinik açıdan yeterli ölçüde fark edilememektedir. Metabolik sendrom için en ideal tedavi yaklaşımı; bu hastalığa ait risk taşıyan kişilerin erken dönemde tespit edilmesi ve hastalığın evrelerinin ortaya konmasıdır.

Metabolik sendrom neden önemlidir?

Metabolik sendrom erişkin tipi şeker ve tıkayıcı kalp-damar hastalıklarının görülme riski ile bağlantılıdır. Zamanında tanı konulması, tip 2 şeker hastalığı ve kalp-damar hastalıkları için yüksek risk sahibi kişilerin, organ hasarı gelişmeden önce ortaya çıkarılmasını ve koruyucu önlemler alınmasını sağlayabilir.
En çok kabul edilen klinik yaklaşıma göre; metabolik sendrom içerisinde tıkayıcı kalp-damar hastalığı gelişme riskini artıran bazı bileşenler mevcut. Bunlar; karın bölgesinde yağlanma, tıkayıcı özellikteki yağların kanda artması, kan basıncının yükselmesi, insülin direnci ve buna bağlı kan şekeri yüksekliği ile iltihabi değişikliklerin gelişmesine ya da damar içerisinde kanın pıhtılaşmasına karşı eğilim şeklinde listelenebilir.

Metabolik sendromun klinik tanısı için altta yer alan kriterlerden üç ya da daha fazlasının mevcut olması gerekir:
1) Bel çevresinin erkeklerde 102, kadınlarda 88 cm’den daha fazla olması.
2) Kanda trigliserid düzeyinin 150 mg/dl’ye eşit ya da üzerinde olması.
3) Kanda yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol düzeyinin (HDL-C), erkeklerde 40 mg/dl, kadınlarda 50 mg/dl’nin altında olması.
4) Kan basıncının 130/85 mm Hg’ya eşit ya da üzerinde olması.
5) Açlık kan şekerinin 100 mg/dl ve üzerinde olması.

Bu kriterlerin her biri tıkayıcı kalp-damar hastalıkları için bir risk faktörüdür. Belirtilen kriterlere ek olarak; kişinin, metabolik sendromdan etkilenme ihtimali olan organlarında hasar gelişme riskinin ortaya konması da önemlidir. Bütün bunlara ilaveten tanı koymaya yardımcı bazı ek kriterler de mevcuttur; ancak beş standart kriterin kullanılması ile metabolik sendrom tanısının konulması bile yeterli düzeyde yapılamamaktadır.

Metabolik sendrom hangi hastalıklarla bağlantılıdır?

Metabolik sendromu olan kişilerde, hem tıkayıcı hem de tıkayıcı olmayan tipte kalp-damar hastalıkları, tip 2 şeker hastalığı, kan yağlarında olumsuz değişiklikler (dislipidemi), bayan hastalarda yumurtalıklarda çok sayıda kistin görüldüğü polikistik over sendromu, uykuyla bağlantılı solunum sorunları, kronik böbrek hastalığı, kanser, psikolojik sorunlar (depresyon), ortopedik / eklem hastalıkları ve alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması da görülebilir. Bu nedenlerden dolayı metabolik sendromun ilerleyici doğası da göz önünde tutularak organ hasarını önlemek için evreleme ve bu evreye uygun bir tedavi planlaması yapılmalıdır.

Metabolik sendrom neden görülür?

Obezite (Şişmanlık): Metabolik sendrom obezite ile yakından ilişkilidir. Obezite vücut kitle indeksi ve/veya bel çevresi ile yaklaşık olarak ölçülebilir. Yağ hücrelerinin dağılımı, boyutu ve fonksiyonunun yanı sıra; soy, davranış ve yaşam tarzı ile bağlantılıdır. Sadece vücut kitle indeksine bakarak bir bireyin sağlık durumu hakkında karar vermek yanıltıcı olabilmektedir. Metabolik sendromun gelişim süreçlerinin temelinde, bazı vücut bölgelerinde normalin dışında aşırı yağ birikimi ve/veya iç organlarda yağlanma bulunmaktadır.
İnsülin direnci: İnsülin direnci metabolik sendromun gelişim süreçlerinde önemli bir rol oynar. Tıkayıcı kalp-damar hastalıkları riskini artırır.

Hastalık öncesi risk nedir?

Doğumdan önce başlayan ve doğumla birlikte devam eden bazı faktörler, örneğin; düşük veya yüksek doğum ağırlığı, kafa çevresinin küçük olması, hamilelik döneminde anne adayında şeker hastalığının ortaya çıkması ve doğum sonrasında bebeğin emzirilmemesi; gençlik ve yetişkinlik döneminde metabolik sendrom riskini artırabilir.

Yaşam tarzı metabolik sendromu nasıl etkiler?

Gözleme dayalı yapılan birçok araştırmada, yüksek düzeyde fiziksel aktivite ile kronik hastalıklara düşük oranda rastlanması ve uzun yaşam süresi arasında bir ilişki olduğu vurgulanmıştır. Fiziksel aktivitenin, metabolik sendrom geliştikten sonra bile, artırılması; tıkayıcı kalp ve damar hastalığı riskini önemli ölçüde azaltmıştır.

Yeni bir tedavi yaklaşımı: Birleşik tedavi modeli

Metabolik sendromdan korunma ve metabolik sendromun tedavisi; bireysel, yerel, toplumsal ve küresel ölçeklerde devamlılık göstermelidir. Sağlık hizmetlerine erişim ile riskli grupların tanı ve tedavisi sağlanmalıdır.
Hekim ile hastanın karşılaşması sırasındaki kısıtlı zamanda, hastanın eğitimine güçlü bir şekilde odaklanılmalıdır. Metabolik sendromun evrelemesine vurgu yapılarak erken müdahale ile organ hasarı gelişimi önlenmeye çalışılmalıdır. Teknolojinin de yardımı ile obezitenin, kalp ve metabolizma riski açısından değerlendirilebilmesini sağlayan, bazı vücut bölgelerindeki ve iç organlarda yağ dokusunun ölçümüne imkan veren basit ve ucuz yöntemler geliştirilmelidir. Halk sağlığı yaklaşımları ile klinik uygulamalar arasındaki boşluğun kapatılması sağlanmalı; sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktiviteyi içeren yaşam tarzı değişikliklerine öncelik verilmelidir.

Bunun ötesinde yeni teknolojileri, elektronik hasta kayıtlarını ve sigorta sistemlerini tek bir çatı altında birleştiren, hasta odaklı sağlık evleri ve “Sorumlu Tedavi Kuruluşları” şeklinde yeni tedavi modellerine ihtiyaç vardır. Böylesine detaylı bir yaklaşım, metabolik sendromu olan ya da bu riski taşıyan kişilerin tedavisini çarpıcı bir şekilde etkileyecektir. Aynı zamanda farklı tedavi dallarının önemi vurgulanacak, ailenin ve toplum kaynaklarının tedaviye yöneltilmesi sağlanacaktır. Bu amaçla; aile hekimleri, çocuk hastalıkları, dahiliye, kadın hastalıkları ve doğum, yaşlılık hastalıkları, kalp hastalıkları, endokrinoloji, gastroenteroloji, obezite ve metabolik cerrahi, uyku hastalıkları, akciğer hastalıkları ve nefroloji gibi çok sayıda bilim dalından uzmanın bir araya gelip çalışması gerekecektir.

Bu yeni tedavi modelinin uygulamaya konması ile; birleştirilmiş tedavi hizmeti, alternatif geri ödeme sistemleri, yaşam tarzı değişiklikleri ile ilgili eğitimler, ilaç kullanımının doğru bir şekilde yapılması ve uygun hastalarda cerrahi tedavinin yapılması gibi konulara ağırlık verilecektir. Geleceğe yönelik girişimler ile ilaçların birlikte kullanımı, yaşam tarzının yapılandırılması, davranışsal müdahaleler ve cerrahi yöntemler ile ilgili objektif veriler elde edilecek ve metabolik sendromu olan ya da bu riski taşıyan kişilerin hastalıklardan korunması veya tedavi edilmesi ancak bu sayede mümkün olabilecektir.

Kaynak: Laurence S. Sperling, et al. The cardiometabolic health alliance: Working toward a new care model for the metabolic syndrome. Journal of American College of Cardiology 2015 Sep 1;66(9):1050-67. doi: 10.1016/j.jacc.2015.06.1328. Review.